
İnsanoğlu, parayı yalnızca bir araç olmaktan çıkarıp, bir tanrı haline getirdiğinde başladı asıl düşüşü…
Martin Scorsese’nin “The Wolf of Wall Street” filmi, bu düşüşün en parlak ve aynı zamanda en çürümüş yüzünü Leonardo DiCaprio’nun canlandırdığı Jordan Belfort karakteriyle resmediyor.
O artık bir borsacı değil; modern kapitalizmin elçisi, sistemin arzu üreticisi, sahte cennetin kapı bekçisi…
Lüksün, Şehvetin ve Çöküşün Dansı
Filmde anlatılan dünya, yalnızca paranın değil, egonun, hazzın ve deliliğin de merkezindedir. Jordan’ın yükselişi, finans dünyasındaki başarısından çok, insanın içinde gizlenen “her şeyi isteme” dürtüsünün yansımasıdır.
Scorsese burada bir sistem eleştirisi yapmaz; çünkü o sistemi bir ritüel gibi anlatır. Şampanyalar kutsal suya dönüşür, ofis ise bir tapınak…
Ve Jordan Belfort, bu tapınağın başrahibidir.
Leonardo DiCaprio’nun Ruh Dansı
DiCaprio’nun performansı yalnızca bir oyunculuk değil, bir varoluş gösterisidir.
Onun her mimik, her kahkaha, her çılgın sahnesi; insanın içindeki o karanlık arzunun dışavurumudur.
Kimi zaman şeytani bir kahkaha atar, kimi zaman çocuk gibi sevinir. Ama her anında, insanın “sahip olma” takıntısının felsefi boyutunu hissettirir.
Bu filmde DiCaprio yalnızca Jordan’ı değil; hepimizi oynar.
Tüketimle büyüyen, başarıyı parayla ölçen, mutluluğu bir banka hesabına sığdırmaya çalışan modern insanı…
Para: Modern Put
Film, aslında bir ekonomik başarı hikayesinden çok bir ahlaki çöküşün anatomisidir.
Jordan Belfort’un hikayesi bize şunu fısıldar:
“İnsan, yeterince kazandığında değil, kaybedecek hiçbir şeyi kalmadığında özgür olur.”
Ancak o özgürlüğün bedeli çoğu zaman akıl, vicdan ve ruhla ödenir.
Belfort’un gözlerindeki delilik, günümüz dünyasının aynasıdır:
Sürekli kazanmak isteyen, ama neyi kaybettiğini fark etmeyen bir insanlık…
Scorsese’nin Aynasında Toplum
Martin Scorsese, bu filmiyle ahlak dersi vermeye çalışmaz.
Tam tersine, insanın günahı ne kadar sevdiğini gösterir.
Filmin ritmi, diyalogları, müzikleri bir tür kapitalist ayin gibidir.
Her sahne, izleyiciyi cezbeden bir estetik şiddet taşır.
Çünkü Scorsese bilir ki:
“İnsanlar ahlaksızlığı değil, o ahlaksızlığın enerjisini sever.”
Bir Ruhun Çığlığı
Para Avcısı’nın alt metninde gizli olan şey, bir ruhun çığlığıdır.
İnsanın içindeki boşluğu para, lüks, seks, güç ya da uyuşturucu ile doldurma çabası…
Ama her yükselişin sonunda bir çukur vardır.
Ve o çukurun adı vicdandır.
DiCaprio’nun Jordan’ı o çukura bakar ama içine düşmez; çünkü düşmek için önce bir ruh gerekir.
Oysa o, ruhunu çoktan borsada satmıştır.
Modern Tapınakta Kayıp İnsan
The Wolf of Wall Street yalnızca bir film değil;
modern çağın ahlaki portresidir.
İzleyici, bir yandan kahkahalar atarken, diğer yandan kendi içindeki Jordan Belfort’la yüzleşir.
Çünkü bu filmde herkes biraz Jordan’dır:
Kimi sahte mutluluklar için ruhunu,
kimi birkaç alkış uğruna ahlakını,
kimi de yalnız kalmamak için kendini satar…
Ve belki de en trajik olanı, hepimizin bu oyuna gönüllü olarak katılmasıdır.
Scorsese’nin kamerası bunu yüzümüze haykırır:
“Kurtlar her zaman dışarıda değil.
Bazen içimizde yaşar ve adını ‘başarı’ koyarız.”
Yazan: Burak Akan